Kalp, insan varlığı ve varlığının selameti için hayati önem taşımaktadır. Zira o yorulursa, hem maddî hem manevî hayat sonlanır. Kalp eğitimi denildiğinde, akla hemen manevî eğitim gelir. Büyüğünden küçüğüne, ortaya koyduğumuz her tavır, kalbin yönlendirmesiyle gerçekleşmektedir. Bu sebepledir ki İslamî eğitim, kalbi fethedilecek bir şehir olarak görür.

Bu muazzam şehre giriş yollarından biri de, “kalp eğitimi”dir. Kalbin nasıl eğitileceğini kendi zaviyesinden şerh etmeye çalışan, tasavvufî, felsefî birçok yaklaşım bulunmaktadır.

İki menfi güç odağı olan nefs ve şeytana karşı kalbimize gerekli olan mücadele gücünü, büyük ölçüde sohbetlerden depolarız. Bu nedenle kalbimizin beslendiği temel adres, şüphesiz sohbetlerdir. Allah Rasulü (s.a.v), ilim ve zikir meclislerini cennet bahçeleri olarak tavsif buyurmuşlardır.

Kalbin Kararması ve Sebepleri Kalbin Katılığı Nasıl Anlaşılır?

Yemek düzeninin bozuk olması 1- İbadetin tadını duymaz.

Sınırı aşan uyku 2- Allah korkusu hatırına gelmez.

Rahatlığı sevmek 3- Gördüklerinden ibret almaz.

4- Okuduklarını kavrayamaz.

Peki, Çözüm Nedir?

1- Kur’an tilaveti

2- Teheccüd

3- Sadıklarla beraber olmak

4- Dua etmek

Kalbî Hastalıkların Tedavisi

1- İstiğfar ve dua: Rasûlullah (s.a.v)’in şu hadis-i şerîfi kalbin arınması bakımından ne kadar ikâz edicidir: “Kul bir hatâ işlediği zaman kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet o günahı terk edip istiğfâra sarılarak tevbeye yönelirse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatâlara dönerse, siyah noktalar artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizi, Tefsir, 83)

2- Kur’an okumak ve gereğini yapmak: Yüce Rabbimiz, ilâhî kelâmını tüm insanlığa şöyle takdim eder: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllere bir şifa, müminler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 57)

3- Zikrullaha devam etmek: Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kalbler ancak zikrullâh ile itmi’nâna (hakîkî huzura) erişir” (Ra’d, 28) Her an zikrullâh ile beraber bulunmanın luzûmunu ifâde eden şu hadis-i şerîf de oldukça dikkat çekicidir: “Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62)

4- İbadetleri huşu ile eda etmek: Rasul-i Ekrem (s.a.v): “Allâh’a, O’nu görüyormuşçasına ibâdet et! Her ne kadar sen O’nu göremezsen de, O seni görmektedir.” buyurmaktadır. (Buhârî, Îmân, 37)

5- Geceleri ihya etmek: Müslüman, hiç değilse gece kalkma niyetiyle yatağına girmelidir. Bu niyet samimi olarak taşındığı halde teheccüde kalkılamazsa, Allah (c.c), kalkmış gibi ecir verecektir. İnsanın kendi iç dünyâsına yönelerek, gündüzlerin maddî ve mânevî ağırlığını üzerinden atabilmesi, gecenin sükûnetine bürünmekle mümkündür. “(O muttakî kimseler, geceleri namaz kılmak ve istiğfâr etmek için) yanlarını (tatlı) yataklarından kaldırırlar… Rablerine, azâbından korkarak ve rahmetini umarak duâ ederler (murâdlarını isterler, yalvarırlar). Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infâk ederler.” (Secde, 16)

6- Helal gıdaya önem vermek

7- Salih ve sadıklarla beraber olmak: “Ey îmân edenler! Allâh’tan ittikâ edin ve sâdıklarla berâber olun!” (Tevbe, 119) Mânevî ilerleyiş için Allâh’ın sâlih kullarıyla berâber olup, onların tesir dâiresi içinde yaşamanın lüzûm ve ehemmiyeti malumdur. Ancak, bu takdîrde de istifâde, muhâtaba duyulan muhabbet nisbetinde gerçekleşir. Yoksa rûhî derinliğe bîgâne olarak kuru kuruya bir berâberlik, az çok bir fayda sağlasa da, talep edilen netîceyi hâsıl etmez.

8- Güzel ahlaklı olmak: Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:“Kıyâmet günü, mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.”(Tirmizi, Birr, 62)

9- Tefekkür-ü Mevt: Mülk Sûresi’nin 2. âyetinde: “O ki, hanginizin (ihsan duygusu içinde) daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölüm ve hayâtı yaratmıştır.” buyrulur. Kalbin dirilişi, ancak nefsâniyetten vazgeçebilmekle mümkündür. Hazret-i Peygamber (s.a.v): “Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” (Tirmizî, Kıyâmet, 26) buyurur. Tefekkür-i mevt, ölüm gelmeden önce ölümü hatırlamaktır. Böylece nefsâniyetten uzaklaşarak, irâdî bir şekilde Rabbin huzûruna çıkmaya hazırlanılmış olur.

Yorum yok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir