Hayır, hayır. O lanetli bir gelir ve zelil eden bir giderdir.
Hukuksal yahut pratik ekonomideki tanımına göre faiz, paranın kiralanması karşılığında hak edilen bedeldir. Alacaklının borç verdiği paradan mahrum kaldığı süreye ve belli bir orana bağlı olarak hesaplanan bir karşılıktır da diyebiliriz. Böyle tanımlayınca borç veren için faiz bir gelir kapısı, borç alan için ise aldığı parayı güzelce kullanmasının karşılığı bir maliyet gibi görünüyor. Öyle ya, yediğimiz elmayı, oturduğumuz daireyi, kullandığımız musluk suyunu bize karşılıksız vermedikleri gibi, girişimciye ihtiyacı olan sermayeyi, Antalya’da yazlık, Uludağ’da kışlık almak istediği için borçlanan kimseye aradığı desteği kimse babasının hayrına verecek değildi. Olayı kapitalist sistemin, maddeci toplumun değer yargılarıyla okuduğumuzda, faiz ne kadar masum bir gider ve ne kadar hak edilmiş bir gelir haline dönüşüveriyor değil mi?
Hayır, hayır. O lanetli bir gelir ve zelil eden bir giderdir. Hiçbir ekonomist, hiçbir yasal zorunluluk ve dahi hiçbir dünya gerçeği bunu değiştiremez. Faiz hak edilmemiş fazlalıktır. Zaten bizim özgün anlayışımızda adını bu fazlalıktan alır. Riba, fazlalık, ziyade, nema (artma, çoğalma) anlamına gelir. Yani borç olarak verilen para veya bir ticari meta karşılığında, ister nakit para ister mal cinsinden olsun fazlalık faiz kapsamında değerlendirilmiş ve yasaklanmıştır.
Değerli okurlar, burada faizin haram kılınışının sebep ve hikmetlerini detaylıca anlatmak, teknik detaylara girmek yerine daha düz ve daha ikna edici bir gerçeğe işaret etmek istiyoruz. “Namaz neden farzdır, neden oruç tutmak zorundayız, neden zina haramdır?” suallerini kendinize hiç sordunuz mu? Bunlarla ilgili üzerinize düşeni yapmak için hiç ikna edilmeye ihtiyaç duydunuz mu? Cevabınız hayırsa, faizin haram oluşuyla, zekâtın farz oluşu arasında ne gibi bir fark gördüğünüzü de izninizle sormak isteriz.
Zekâtı gelir dağılımı dengelensin diye mi ödüyoruz, orucu sindirim sistemimizi dinlendirmek için mi tutuyoruz ki, faizi daha iyi ekonomi için bırakalım? Faiz zulüm, faiz risksiz ve kirli kazanç, faiz fakirin belini büken bir kambur, faiz zenginin rant kapısı…
Evet ama tüm bunları izaha hacet kalmamalı ve bir Mü’min başka hiçbir sebep görmese bile sadece “Allah yasakladığı için” faize yaklaşmamalıdır.
Artık eskiden olduğu gibi şahıslar arasında faiz alıp verme örneklerine pek rastlamıyoruz. Bunun yerine tüzel kişilerden faizli kredi alıyor müslüman. Karşısında tefeci kılıklı tüyler ürperten bir şehir eşkıyası yerine modern, güler yüzlü temsilcileri olan ve sahibini dahi tanımadığı bankaları bulunca işin çehresi değişiyor. Keskin sınırlar yumuşuyor, faize başka isimler verilince haykıran vicdanların sesi kısılıyor.
Cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 275) Faize alan tarafından baktığımızda, ilk olarak kendinden emin, gelecek kâr payını keyifle bekleyen, hiçbir riske açık olmayan kesin gelirinin konforunu yaşayan bir tipoloji gözümüze çarpar.
Oysa alış-veriş ya da ticaret yorucudur, alın teri gerektirir, attığınız tohumun tam ürün vermesi ihtimallerden sadece biridir ve geride, beklenen kârı elde edememe, ürünü elden çıkaramama, piyasada dalgalanma ve zarar elde etme gibi daha birçok ihtimal vardır. Kıymetli okurlar, demek ki “Faiz haramsa şu da haram olsun, bu helalse faiz de serbest olsun.” diye kendi mantık örgümüze uydurduğumuz bozuk kıyaslarla bu konuda ahkam kesmek için yetkili değiliz.
“Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir,
Yorum yok